Bedenin Sakladığı Acı: Travmayı ve İyileşme Sürecini Anlamak
Travma, yalnızca zihinde değil, beden üzerinde de derin izler bırakabilen bir deneyimdir. Travma alanında önde gelen uzmanlardan Bessel Van der Kolk’a göre travma “sadece geçmişte yaşanan bir olay değildir”, “aynı zamanda bu deneyimin zihinde, beyinde ve bedende bıraktığı izdir”. Bu anlayış, travmatik olay sona ermiş olsa bile, bedenin travma hala aktif olarak yaşanıyormuş gibi tepki vermeye devam edebileceğini vurgular.
Travmanın Etkileri: Yabancılaşma ve Kopukluk
Travma, hayatımızın birçok yönünü etkiler. Sadece düşüncelerimizin içeriğini değil, düşünme biçimimizi de köklü bir şekilde değiştirebilir. Bilişsel değişimlerin ötesinde, travma derin bir yabancılaşma duygusu yaratabilir, özgüveni sarsabilir ve başkalarından kopmuş hissetmemize yol açabilir. Van der Kolk, bu durumu şöyle açıklar: “Travma, çoğu zaman etrafınıza uygun olmayan şekilde tepki vermenize yol açar ve çevrenizle uyumsuz hissetmenize neden olur.” Bu tekrarlayan deneyimler, kişiyi “aklını kaçırmış, kendisinde sorun varmış gibi” hissettirebilir ve sürekli olarak “etrafıyla uyumsuz bir şekilde hareket ettiği” bir döngü yaratabilir. Bunun sonucunda, birey kendini daha fazla utanmış, korkmuş ve yalnızlaşmış hissedebilir.
Kopukluk ve Yalnızlık Hissi: Travmanın En Derin Etkisi
Başkalarından kopukluk hissi, travmanın en belirgin yönlerinden biridir. Van der Kolk, bu izolasyonla gazilerin yaşadığı zorluklar arasında çarpıcı bir bağlantı kurar: “Eve dönen gazilerin intihara meyletmelerinin nedeni, herkesten kopmuş olmalarıdır.” Savaşta arkadaşlarınız ve yoldaşlarınız vardır, size güvenirler, ama eve dönmek “inanılmaz derecede yabancılaştırıcı” bir deneyim olabilir. Bu duygular, travma sonrası oldukça zorlayıcı bir yalnızlık hissi yaratabilir.
Geleneksel Yaklaşımların Yetersizliği: Travmanın Karmaşıklığını Anlamak
Travmanın karmaşıklığını anlamada, geleneksel ders kitapları ve tanı yaklaşımları çoğu zaman yetersiz kalır. Van der Kolk, ders kitaplarına aşırı güvenmeyi eleştirir ve bunun, travmanın gerçek deneyimini anlamada “kişiyi yalnızca bir yere kadar götüreceğini” belirtir. Bir terapistin lisansının “yalnızca kötü uygulama lisansı” olduğuna yönelik provokatif bir ifade kullanarak, travma mağdurlarından ve onların kendilerine özgün anlatılarından öğrenmenin önemini vurgular. Tanısal kriterlerin ötesinde, travmanın derinden kişisel ve bedensel bir gerçeklik olduğunu anlatır.
Bedende Gizlenen Travma
Travmaya dair en önemli içgörülerden biri, onun yalnızca psikolojik bir deneyim değil, aynı zamanda bedensel bir olgu olduğudur. Van der Kolk, bu bağlantıyı şu şekilde açıklar: “Beden travmayı saklar; hikaye sona erer, olay biter. Ancak bedeniniz, travma hâlâ yaşanıyormuş gibi hissetmeye devam eder.” Bu, travmanın geçmişte kalmış olmasına rağmen, bireylerin neden hâlâ fiziksel ve duygusal zorluklarla karşılaştıklarını anlamamıza yardımcı olur. Beden, geçmişteki travmanın etkisiyle daima tetikte olma halindedir.
İyileşme Yolları: Bağları ve Bireyi Güçlendirmek
Travmadan iyileşme, bireyi güvende hissettirecek ve özerklik kazandıracak çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Etkili terapötik müdahaleler, bedenle yeniden bağlantı kurmayı ve öz düzenlemeyi destekler. Van der Kolk, bireylerin doğuştan gelen iyileşme potansiyeline dikkat çekerek, “travma geçirmiş insanların doğal yaratıcılığını ortaya çıkarmanın” önemini vurgular ve travma mağdurları için yoga ve EMDR gibi yöntemlerin oldukça etkili olduğunu belirtir.
İyileşme sürecinde, başkalarıyla kurduğumuz bağlar da hayati bir rol oynar. Van der Kolk’un ifade ettiği gibi, sevgi “hayatımızı bir arada tutan yapıştırıcıdır” ve sevginin yokluğunda yaşam anlamını yitirir. Travma, bu temel insan ihtiyacını derinden etkileyerek sağlıklı ilişkiler kurma ve sürdürme becerisini zedeleyebilir, bu da bireylerde derin bir izolasyon ve kopukluk duygusuna yol açabilir. Bu nedenle, ilişkiler içerisinde güven, şefkat ve karşılıklı anlayış gibi unsurları geliştirmek, travma yaşamış bireyin kendini güvende hissetmesini sağlayarak, iyileşmenin en önemli parçalarından birini oluşturur.
Bireysel Travmanın Ötesinde
Van der Kolk, travmanın sadece savaşla sınırlı olmadığını belirtir ve “Savaşta travma geçiren her asker için, evde istismara uğrayan 30 çocuk vardır” diyerek, travmanın toplumsal boyutuna dikkat çeker. Bu çarpıcı durumu daha da derinleştirmek için, “Erkekler savaşa gittiğinde bu durum geniş yankı uyandırıp manşetlere taşınırken, kadınların evde yaşadığı acılar ise çoğu zaman görmezden gelinir ve en iyi ihtimalle gazetenin arka sayfalarında yer bulur,” diye ekleyerek, travmanın yalnızca bireysel değil, aynı zamanda ciddi toplumsal boyutları olan bir mesele olduğuna ve kadınların evde maruz kaldıkları şiddetin çoğu zaman toplum tarafından yeterince ilgi görmediğine dikkat çeker.
Travmaya Bütünsel Bir Yaklaşım
Travmanın zihin, beyin ve beden üzerindeki etkilerini anlamak, bu deneyimin yalnızca psikolojik bir olgu olmadığını kabul etmekle başlar. Bedenin travmayı nasıl “hatırladığını” ve iyileşme sürecinde ilişkilerin nasıl bir rol oynadığını anlamak, bireylerin hem kendileriyle hem de başkalarıyla daha sağlıklı bir bağ kurmalarını sağlayabilir. Travmayı ele alırken, sadece duygusal ya da bilişsel düzeyde değil, bedensel ve toplumsal eksendeki iyileşme süreçlerini göz önünde bulundurarak, kişilerin daha derin bir farkındalık geliştirmelerine ve bütünsel bir iyileşme yolculuğuna çıkmalarına olanak tanıyabiliriz.
Kaynak:
Centerscene. (2015, Mayıs 22). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma [Video dosyası]. YouTube. https://www.youtube.com/watch?v=53RX2ESIqsM&t=3408s
Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Viking.